Akom deyip geçme! Bir garip ülke Türkiye
İstanbul ve Ankara cuma akşamını sabah 5’e kadar bomba ve silah sesleri ile geçirdi. Peki 15 Temmuz gününü inşa eden, F-tipi yapılanmaya bizlere silah doğrultacak cüreti kimler verdi? Sorunun cevabı TSK’nin cemaate çoktan teslim edildiği yıllar öncesinde saklı. F-tipi çete tarafından Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk gibi davalarda vatansever subaylar darbeye teşebbüs suçlaması ile yıllarca tutuklu kaldı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 2010 yılında, Fatih Cami Bombalanacak başlıkları ile çıkan haberlerle bu çete günün Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakanı’na kadar çok sayıda isimle Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunu kandırmayı başardı. Tarih 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde ise, aynı F- tipi çete, kumpas davaları ile senaryosunu yazdığı darbe planını bizzat uygulamaya koydu. Balyoz Kumpas Davasında yer alan sahte dökümanlarda yazıldığı gibi AKOM’u (İstanbul Afet Koruma Merkezi) komuta merkezi olarak kulanmak istedi ki öncelikle ele geçirmek istediği yerler arasına aldı. Televizyon kanallarını basıp bildiri okuttu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombaladı. Halka ateş açtı. 161 kişiyi öldürdü. Bin 440 kişiyi yaraladı. Genelkurmay Başkanı’nın başına silah dayadı ve boğazını kemerle sıktı. Düğün basıp 10 komutanı kelepçeleyerek kaçırdı. TEM Başkanı’nı başından silahla vurarak öldürdü, Gölbaşı Özel Harekat Daire Başkanlığı ve Polis Havacılık Daire Başkanlığı’nı basan darbeci çete 42 polisimizi şehit etti, 43’ünü yaraladı ve bugün ülkeyi savaş alanına çeviren grup darbeye teşebbüsten yargılanıyor. Darbeye teşebbüs eden F-tipi askerlerin terfi etmeleri için yıldızlı sicilleri kimler verdi? Türkiye’de gerçekleşen darbeleri gören, okuyan, duyan herkes bu nasıl darbe sorusunu çok defa sormuştur. 2 Helikopter, 350 asker, 7 tank, 2 savaş uçağı ile darbe yapmaya kalkışan ve sonucu her ihtimalde başarısızlık olacak böylesi bir girişimi yapma cesaretini gösten ahmakların yanı sıra, bu girişimi önceden duyuran firari gazetecilerin isimleri belli. Balyoz Kumpas Davasının bir numaralı sanıklarından Tuncay Opçin, 14 Temmuz günü Twitter da ‘Yatakta basıp, şafakta asacaklar’ yazarken, yine iftira çetesinin ele başlarından Emrullah Uslu ise aynı gün, ‘Temmuz 2016’da Türkiye’ye döneceğim, uçak biletimi alın’ yazma cüretini gösteriyor. İşte bu yazıları yazan kontrolsüz gücün devamı, darbe teşebbüsünü de aynı ahmaklık gerçekleştirdi. Darbe, köprünün bir yönünü, ne yaptığını bilmeyen Mehmetçiğe verilen tanklarla kapatarak başladı. Sokakların insanlarla dolu olduğu cuma günü akşamı seçildi. Siyasete yönelik herhangi bir kontrol yapmak yerine Cumhurbaşkanı’nın içinde olmadığı saray bombalandı. Yalnızca iki şehir İstambul ve Ankara’da saldırılar gerçekleştirildi. Sonunda demokrasiyi savunan herkes, TSK üniformasını kirleten bu zavallıları bastırdı. Bir kısmı gözaltına alınırken, bir kısmı yargı ve basındaki ağabeyleri gibi kaçmayı seçip, soluğu Yunanistan’da aldı. Bu darbe girişiminin garip yanları bir yana yaşadığımız bu kara gecenin ve tüm kayıplarımızın sorumluları kimler? F-tipi çetenin hakim, savcı ve polislerini besleyenler kim? Yargıya 4.500 Hakim ve Savcıyı kimler atadı? Hava Kuvvetleri ve Jandarma başta olmak üzere TSK içinde bu yapının güç kazanmasını kimler sağladı? Bu grubu etkisiz kılma faaliyetlerini kimler önledi? Cumhuriyetçi aydınları kumpas davaları ile kimler tutsak edip, görevden uzaklaştırdı? Gerek Askeri, gerekse aklınıza gelen her türlü kurum sınavlarının soruları bu çete tarafından çalınırken kimler üç maymunu oynadı? 15 Temmuz Darbe girişimini yapanları terfi ettirenler kimler? Harp Okulundan beri takma ismi Molla ve Hoca olarak anılan darbeye teşebbüs eden F-tipi askerlerin terfi etmeleri için yıldızlı sicilleri kimler verdi? Tüm bu isimler gerek kamuoyunda yaptıkları açıklamalarla, gerekse resmi evraklarda isim ve imzaları bulunarak kendilerini ifşa etmektedir. Bu sorumlular F-tipi örgütün bu noktaya taşınmasını sağlamıştır. Bugün yaşanan tabloda kabul edemediğim, bu isimlerin hesap vermek yerine mağduru oynamalarıdır. Bu tabloda kimler sorumlu sorusuna somut bir örnek verelim. Gelin sizinle bugün darbe suçuyla gözaltına alınan Anayasa Mahkemesi üyesi Alparslan Altan’ın göreve gelmesi için neler yapıldığına bakalım. Gazeteci İlhan Taşçı’nın ayrıntılı olarak açıkladığı üzere, Altan Anayasa Mahkemesi’ne seçilme niteliğini taşımadığı için önce Binali Yıldırım’a bağlı Müsteşar Yardımcılığına atanarak ‘bürokrat’ yapıldı ve 3 gün sonra Abdullah Gül tarafından Anayasa Mahkemesi yedek üyesi yapıldı. Yetmedi, en genç başkanvekili seçildi. İlk günden beri, mezhep temelli siyaset ile, F-tipi dahil diğer cemaatçilerin önünü açan AKP yönetimi hatalarının bilincede mi bilinmez! Ve fakat Türkiye bir darbenin kenarından döndü ise bunun sorumlularından birisi de bizzat kendileridir. ISID yöntemi ile Mehmetçiğin başının kesilmesi, başka cemaatlerin tekbir sesleri ile ellerinde silahlar sokağa dökülmesi, bazı camilerden yapılan cihad çağrıları aynı bilincin devam ediyor olmasının göstergesidir. İman, din diyerek insanları bir araya getirip bir çete kuran Fetullah belası bitip, yenisinin başlamaması için bu kişilere meydan verilmemesi gerekmektedir. “TSK’nın, yaralarını sarması gerekli.” TSK cemaat tarafından uzun süredir bir fiil yıpratıldı ve büyük bir zaafiyet içerisinde. Öyle ki Genelkurmay Başkanı’nın bizzat emir astsubayı bile darbecilerden biri çıktı. Zaafiyetin en temel sebebi ise, bugüne kadar kendi içindeki kangrenli kolu temizleyememiş olmaları. Bu sebeple öncelikle itibarı yerle bir olmuş TSK’nın, yaralarını sarması gerekli. Bu ise asker içinde bir grubu çoğaltmaya çalışarak değil, gerçek vatanseverleri bir araya getirerek ve olmayan istihbaratı tekrar güçlendirerek olacaktır. 15 Temmuz 2016, gerici bir güçün TSK’da hatrı sayılır çoğunluğu elde etmesi ile oldu. Bugünden sonra yönümüzü demokrasi ve akılcılıktan yana kullanmayı başaramadığımız sürece de Türkiye karanlık günleri hiçbir zaman geride bırakamayacak. “Bütün ümidim gençliktedir.” 20’li yaşlarımızı kumpas davaları ile, 30’lu yaşlarımızı ise cemaatler ile mahvedenlere karşı, inadına bu ülkede kalıp Cumhuriyet kazanımları için mücadele edeceğiz. Atatürk’ün dediği gibi, “Zaten her şey unutulur. Fakat biz, her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki, hiç bir şeyi unutmayacaktır, geleceğin ümidi, ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.”