Dursun ÇİÇEK Neden Masumdur?
Albay Dursun Çiçek’in sanık olduğu İrticayla Mücadele Eylem Planı Davası (İMEP) bugün Silivri’de görülmeye devam etti. Davanın kamuoyundan uzakta devam ettiği bugünlerde Dursun Çiçek’in avukatı ve kızı İrem Çiçek, İMEP Davası’nda Dursun Çiçek’in masumiyetini gösteren 15 delili yazdı. İşte Çiçek’in o yazısı: 1. İMEP üzerinde yapılan incelemede ne Dursun Çiçek ne de Genelkurmay’da çalışan başka birinin parmak veya avuç izi bulunmamıştır. Sahibi tesbit edilememiş olan 9 izin tesbiti için yaptığımız tüm girişimler şu ana dek sonuçsuz kalmıştır. 2. Serdar Öztürk’ün ofisinde bulunan tüm belgeler üzerinde imza incelemesi yapılmış olmasına rağmen sadece dört sayfalık fotokopi İMEP üzerinde bu inceleme yapılmamıştır. Mahkemenin bu dört sayfa fotokopi üzerinde parmak izi incelemesi yapılması talebine cevaben Emniyet Müdürlüğü’nden önce fotokopi belge üzerinden yapılan Dursun Çiçek’in imza mukayese raporu gönderilmiştir. Mahkemece tekrarlanan talebe bu sefer de Serdar Öztürk’ün parmak izi örnekleri gönderilmiştir. Mahkemenin tekrarladığı talebine Emniyet Müdürlüğü’nden bu sefer ne gönderileceği merak konusudur. 3. Dursun Çiçek’in Erzincan’a gittiği iddiaları hiçbir somut delil ile desteklenememektedir. Üstelik delil olarak gösterilen belgelerin başka Dursun Çiçek’lere ait olduğu da ortaya çıkmıştır. Ne iddianamede geçen Mazlum Otel’de kalan Dursun Çiçek’in, ne İMEP’in fotokopisinin bulunduğu 03.06.2009 tarihinden önce telefonları dinlenen Dursun Çiçek’in ne de Erzurum’dan Ankara’ya THY ile uçan Dursun Çiçek’in Alb. Dursun Çiçek olmadığı mahkemenin yazdığı yazılara verilen cevaplarla sabittir. Türkiye çapında başlatılan bu Dursun Çiçek avının mahkeme sürecini uzatmaktan başka bir amacı ve işlevi yoktur. 4. İddianamedeki ve mahkeme sürecindeki tüm deliller ve iddialar İMEP’in Serdar Öztürk’ün ofisinde bulunduğu iddia edilen 03.06.2009 tarihi ve sonrasına ait olmasına rağmen, Dursun Çiçek isimli bir şahıs Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay saldırısı gibi Ergenekon davası ile ilişkili olarak 03.03.2009 tarihli mahkeme kararıyla dinlenmiştir. Ortada hiçbir delil olmadan alınan bu dinleme kararıyla, Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir delil olmadan sanık olarak seçildiğini sonra aleyhinde delil arandığını, hiçbir şey bulunamayınca da delil üretme yoluna gidildiğini göstermektedir. 5. Yapılan tüm incelemeler ve telefon dinlemeleri sonunda Dursun Çiçek’in ne “Islak İmza Davası” sanıklarıyla, ne aralarında İlhan Cihaner ve Org. Saldıray Berk’in de bulunduğu Erzincan sanıklarıyla ne de Ergenekon davası sanıklarından herhangi başka biriyle ne bir email, ne bir telefon ne de başka bir iletişimi tespit edilememiştir. Tamamen toplama sanıklardan oluşan bu dava ile Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir ilişkisinin olmadığını göstermeye yetmesine rağmen mahkeme heyeti ve savcılar bunu görmezden gelmeye devam etmektedir. 6. Dursun Çiçek’in İstanbul Özel Yetkili Savcıları tarafından yapılan ilk sorgulamasında, sorgulamadan sadece birkaç saat önce gelen isimsiz bir email gerekçe gösterilerek tutuklama istemiyle mahkemeye sevkedilmesi ve nöbetçi hakimin de tutuklama kararı vermesi Beşiktaş Hukuku’nun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. 7. Genelkurmay Harekat Dairesi bünyesinde çalışan Bilgi Destek Dairesi lağvedilmeden önce 5 şube olarak görev yapmaktaydı. Ziya İlker Göktaş’ın tanık olarak verdiği ifadede de belirttiği gibi kendisinin müdürü olduğu 2. Bilgi Destek Şubesi’nin görevi irticai faaliyetlerle mücadeledir. Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Bilgi Destek Şubesi’nın görev alanı ise dış tehditler, dış tatbikatlar, NATO ile ilişkiler, 1915 olaylarıdır. Genelkurmay karargahında bir İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlanacak ise bile bu plan Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Şube tarafından değil, 2. Şube tarafından hazırlanırdı. 8. Alınan 68 tanık ifadesinin hiçbirinde Dursun Çiçek aleyhine bir bilgi yoktur. 9. İMEP’in Genelkurmay karargahındaki yazıcılarca basılmadığı yapılan incelemelerle ortaya çıkmıştır. 10.Yapılan bilirkişi incelemelerinde ne Dursun Çiçek’in Genelkurmay karagahında kullandığı bilgisayarlarda ne de kendi şahsi bilgisayarlarında İMEP’in izine rastlanmamıştır. 11.Emniyet Kriminal Dairesi’nin sadece İMEP’in fotokopisini inceleyerek bilimsellikten, objektiflikten ve dürüstlükten uzak olarak verdiği “eli ürünüdür” raporu bu kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. Bu kurumun üyesi olduğu Avrupa Adli Bilimler Enstitüleri Birliği’ne (European Network of Forensic Science Institutes – ENFSI) yaptığımız şikayetin neticesinde ENFSI’nın üye kuruluşların verdiği raporların içerikleriyle ilgili bir inceleme yapamayacağı ancak Emniyet Kriminal’in bundan sonra verdiği raporlarda ENFSI logosunu kullanamayacağı belirtilmiştir. 12.Jandarma Kriminal’in yaptığı imza incelemesinde imzanın sadece biçimsel özellikleri yönünden incelemesi yapılmıştır. 06.07.2010 tarihli duruşmada mahkemeye getirilen CNC makinesi ile gösterildiği gibi günümüz teknolojisi ile herhangi bir imzanın makine ile şeklen taklidi mümkündür. Bu sebeple imza incelemelerinde en önemli unsurlar imzanın atış hızı ve baskı derecesi gibi imzanın üçüncü boyutu (kağıt üzerindeki derinliği) ile ilgili unsurlardır. Jandarma Kriminal’in raporunda da açıkça görüldüğü üzre imza üzerinde bu incelemelerin hiçbiri yapılmamıştır. Bunun da en önemli sebebi imzanın kalın uçlu siyah keçeli kalemle atılmış olmasıdır. Keçeli uçlu kalem, kağıt üzerinde derinlik oluşturmadığından bu tip kalemle atılan imzaların incelemesinde sadece biçimsel özellikler bakımından yapılabilir ve bu tip bir incelemeden sağlıklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. 13.Askeri bilirkişinin verdiği raporla sabit olduğu üzere İMEP askeri yazım teknikleriyle uyuşmamaktadır. Dursun Çiçek’in kendisinin hazırladığı belgelerin tümü askeri yazım tekniklerine uygun olduğu gibi hiçbiri keçeli uçlu kalemle imzalanmamıştır. 14.Adli Tıp Kurumu ıslak imzalı belge üzerinde yaptığı ilk incelemede teamüller gereği belgenin ya Fizik İhtisas Dairesi’nin tamamınca ya da kura ile belirlenecek bir ekipçe incelenmesi gerekirken imza incelemesini “atama” yolu ile belirlenen üç kişilik bir ekip yapmıştır. Bu incelemeyi yapan ve imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde görüş bildiren “uzman”ın daha sonra terfi ettirilmesi de verilen raporun bazı kesimlerin beklentileri göz önüne alınarak verildiği tezini desteklemektedir. Zaten Adli Tıp Kurumu Başkanı’nın başka bir davayla ilgili olarak söylediği “Hastanın yararı kadar toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini düşünmek zorundayız.” sözü kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. 15.Adli Tıp Kurumu’nca verilen ilk rapor üzerine yaptığımız itirazlar sonucunda Fizik İhtisas Dairesi’nde 11 kişilik genişletilmiş kurulca tekrar incelenerek verilen raporda imza inceleme konusunda her birisi en az 7 sene deneyimli 4 uzmanın söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olup olmadığının belirlenemeyeceğini belirtmesine rağmen geri kalan 7 kişinin aksi yönde oy kullanmasıyla söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu sonucuna varılmıştır. En temel hukuk ilkesi olan “şüphenin şüpheli lehinde yorumlanması” hiçe sayıldığı gibi bu 7 kişi hakkında yapılan bir araştırma çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Bu yedi kişinin üçü zaten bir önceki raporu veren kişilerdir ve ilk belgenin incelemesindeki “atanma” şekilleriyle güvenilirliklerini kaybetmişlerdir. Fizik İhtisas Dairesi’nde daha önce 3 yıl başkanlık yapan Dr. Ömer Kurtaş’ın verdiği bilgiye göre geriye kalan 4 doktordan Gürel Berber, Eyüp Kandemir ve Bülent Özata 15 Ekim’deki belgeyle ilgili hazırlanan ilk raporun ardından Adli Belge İnceleme Birimi’nde görevlendirilmiştir ve bu üç isim bir haftalık kursla “Adli Belge Uzmanlığı” sertifikası almıştır. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen bu rapor da objektiflikten uzaktır. İrem Çiçek Odatv.com